Sosyal Medya Nasıl Tasarlandığına Bağlı Olarak Demokrasiyi Destekleyebilir ya da Baltalayabilir
Sosyal medya platformlarının tasarım tercihleri kullanıcıları belli eylem, değer ve duygusal durumlara yöneltir.
Birçok farklı bilgi türü arasında seçim yaparak doğrulanmış haber kaynaklarıyla komplo teorileri barındıran blogları harmanlayan bir haber akışı sunmak tasarımla ilgili bir tercih. Aynı şekilde kullanıcılara gösterilecek en dokunaklı ya da en rahatsız içeriği bulup onları çevrimiçi tutmaya çalışmak da bir tercih. Ve sürekli bildirim göndererek insanlarda bir sonraki fotoğraf ya da dedikodu için beklenti yaratmak da öyle.
Teknolojinin sosyal uyumu ve demokrasiyi nasıl desteklediğini araştıran bir siyaset bilimci olarak sosyal medya tasarımlarının bu konudaki rolünü ortaya koymaya çalıştım ve gördüm ki, platform tasarımında başvurulan stratejiler insan davranışlarını yönlendiren bir nevi otomatik pilot işlevine sahip – böylece hem haber alma hem de iletişim kurma biçimlerimizi değiştiriyor. Mesela “sonsuz kaydırma” adı verilen özellik kullanıcının sayfayı kaydırmaya devam etmesini ve durmaya karar verebileceği sayfa sonuna asla ulaşamamasını sağlıyor.
Demokrasi küresel olarak ciddi bir krizin içinde ve durumun bu hale gelmesinde teknolojinin rolü yadsınamaz. Sosyal medya platformların çoğu tasarımlarını toplumun iyiliği ya da demokrasinin sürekliliği için değil, kâr için optimize ediyor. Büyük teknoloji firmaları otokratların yanında durmayı tercih ederken platformlarındaki tasarımlar da toplumu kontrol altında tutmaya yardımcı oluyor. Fakat bu demek değil ki, alternatifler olmasın. Demokratik değerleri savunmak için çevrimiçi mecralar tasarlayan daha pek çok firma var.
Kâr için optimizasyon
Asıl sıkıntı, küresel bilgi ekosistemine hükmeden bir avuç teknoloji milyarderinin kamusal hesap verilebilirlik ya da gözetim olmaksızın haber akışımızda hangi haberlerin görüneceğine, hangi verilerin toplanıp paylaşılacağına karar vermesi.
Sosyal medya firmaların işlerinin insanları birbirine bağlamak olduğunu söylüyor ama kazançlarının kaynağı veri simsarlarıyla reklam verenler. Bu da platformda geçirilen zamanın doğrudan kâr anlamına gelmesi demek. İnternette ne kadar çok zaman geçirirseniz o kadar çok reklam görürsünüz ve firmalar da sizden aynı ölçüde veri toplar.
Reklama dayalı iş modeli sonsuz kaydırma, sosyal mukayese ve duygusal bağlılık talep ediyor. Platformlar yalnızca kullanıcı davranışlarını yansıttıkları iddiasında bulunsalar da, bir şekilde basına sızan belgeler ve çoğunlukla eski çalışanlardan gelen ihbarlar, dikkati diri tutabilmek için sakıncalı içeriklere giderek daha fazla başvurulduğunu gösteriyor.
Büyük teknoloji firmaları tasarımlarını hayata geçirirken kapsamlı psikolojik araştırmalardan faydalanıyor: Dikkatinizi doğrudan telefona çeken canlı bildirimler, gönderileriniz beğeni aldığında ekran beliren renkli ödüller, öfke, utanç ya da sevinç gibi en temel duygularınızı harekete geçirmek için gönderilerde kalma sürenize bağlı olarak o anki ruh halinizi tespit eden ve buna en uygun içeriği önünüze çıkaran algoritmalar.
Kullanıcı bağlılığı için tasarımları optimize etmekse akıl sağlığına ve topluma zarar veriyor. Sosyal medya mecraları gerçeklere dayalı doğru bilgi yerine abartıyı ve skandalı; güvenlik, mahremiyet ve kullanıcının kendi kendini idaresi yerine kamu manipülasyonunu tercih ediyor. Bunun sonucunda ortaya çıkan hem hatalı hem aldatıcı hem de kutuplaştırıcı bilgilerin olağanüstü bir hızla yayılmasıysa demokrasiyi her geçen gün biraz daha yıpratıyor.
Analistlerin büyük bir kısmı bu riskin uzun süredir farkındaydı ve on yıl önce bile dile getiriliyordu. Fakat şu an karşımızda bambaşka bir tehdit var: Büyük teknoloji firmalarının sahipleri tekno-otokrasi çağını resmi olarak başlatmak için politik gücü ele geçirmeye çalışıyor.
Politik güç için optimizasyon
Tekno-otokratik bir sistemde hükümet kendi halkını kontrol altında tutmak için teknolojiden faydalanır. Tekno-otokratlar halkın ilgisini üst kademedeki yolsuzluklardan uzaklaştırmak ve muhalifleri şeytanlaştırmak için terör ya da iç savaş gibi toplumda geniş çapta korku yaratan anlatılara başvurur, sürekli bunlarla bağlantılı kurmaca bilgiyi yayar, dezenformasyon ve propaganda sayesinde iktidarını kalıcı kılmaya çalışır. Toplumsal muhalefeti engellemenin en kolay yoluysa muhalif partilere doğrudan şiddet uygulamak yerine sansür mekanizmalarına başvurmaktır. Otoriter hükümetin kendi uhdesinde tuttuğu büyük miktarlarda veri, yapay zekâ ve gözetim aracılığıyla muhalif davranışlara yön verir ve böylece toplum istendiği biçimde manipüle edilir.
Örneğin Çin kendi geliştirdiği teknolojiyi kamusal alanları gözetlemekte kullanıyor. WeChat ve Weibo gibi platformlarsa “ifade özgürlüğü” gibi kritik kelimeler içeren mesaj ve gönderileri otomatik olarak tarıyor, engelliyor hatta siliyor. Rusya’daysa hükümetin doğrudan desteklediği ve dolayısıyla da propaganda için tercih ettiği, VK gibi devletle bağlantılı kuruluşlar var.
Aslında bu meselenin kırılma noktası Elon Musk ve Peter Thiel gibi teknoloji milyarderleriyle Curtis Yarvin ve şu an ABD başkan yardımcısı olan JD Vance gibi aşırı sağcı politikacıların on yıl kadar önce düşünce bakımından aynı zeminde hizalanmaya başlamaları. Tekno-otokrasi denemesi sayılabilecek mevcut durumda bu isimler demokrasinin inovasyonu engellediğini savunuyor ve teknoloji firmalarının gözetim yoluyla kontrol altında tuttuğu mini devletlerin karar alma süreçleri bakımından çok daha işlevsel olduğunu dile getiriyor. Ne yazık ki, aynı isimlerin yıllardır dile getirdiği bu düşünceler artık salt bir tekno-otokrasi felsefesi olmaktan çıktı ve hızla hükümeti yeniden şekillendirmeye başladı. Üstelik demokratik kurumları tasfiye etme projesinin bir parçası olarak sosyal medya platformları silah gibi kullanılıyor.
Hem X’in hem de Meta’nın (Instagram, Facebook, WhatsApp) siyasi olarak ele geçirilmesinin küresel güvenlik açısından da sonuçları mevcut. Mark Zuckerberg Meta’da sağcı propagandanın önünde engelleri kaldırdı ve Donald Trump’ın gündemini destekledi. Musk ise X’in algoritmasında yaptığı değişikliklerle Rus propagandası da dahil olmak üzere sağcı içeriği ön plana çıkardı.
Demokrasi için teknoloji tasarımı
Platformların toplumların davranışında ve karar alma süreçlerinde ne denli etkili olduğunu fark eden bazı şirketler kullanıcıların müzakere alanlarına ve doğru bilgiye olan erişimini baltalamak yerine destekleyen, devlet denetimini değil sivil katılımı esas alan platformlar tasarlıyor. Demokratik katılımı hedef alan bu platformların en önemli özelliklerinden biriyse tekno-otokrasiyle mücadele edilmesini sağlayacak tasarımlar sunmaları.
2014 yılında bir grup teknoloji uzmanı, veri biliminden faydalanarak kamusal müzakerelere imkân tanıyan açık kaynaklı Pol.is teknolojisini yarattı. Platform bilgisayımsal demokrasi (computational democracy) adı verilen yöntem aracılığıyla katılımcıların politik görüşler sunmasını ve bunların oylanmasını sağlıyor. Tasarımda “yanıtla” butonu mevcut değil, dolayısıyla sunulan fikir doğrudan kişisel müdahale ve saldırıya açık değil. Gösterişli bir arayüzü yok, haber akışındaysa kullanıcıların farklı fikirleri anlamlandırmasına yardımcı olmak için uzlaşma ve çatışma alanlarını belirleyen algoritmalar kullanıyor. Ortaya atılan sorular, meseleler, bunlara dair farklı görüşler ve oylamalar var. Katılımcıların tamamı anonim, bu da kişiye değil konuya odaklanılmasını sağlıyor.
Pol.is platformu 2014 yılında Tayvan’da gerçekleşen demokrasi hareketinde kullanıldı. Birleşik Krallık hükümetiyse platformu iklim ve sağlık politikaları konusunda kamusal tartışma alanı yaratmak ve yeni politika önerileri oluşturmak için kullandı. Finlandiya’da Sitra isimli bir vakıf Pol.is’i “Finlandiya ne düşünüyorsun?” başlığını taşıyan ve tamamı kamusal alanla ilgili diyaloglarda kullanıyor.
İspanya’nın Barselona kenti 2017 yılında Decidim adlı yeni bir platform tasarladı. Decidim şu an yalnızca İspanya’da değil Avrupa genelinde kullanılıyor ve vatandaşların kamu politikalarına ilişkin önerilerde bulunmasını, bütçeyle ilgili görüş belirtmesini, bu konularda tartışılmasını ve karar alınmasını sağlıyor.
Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Maria Ressa ise 2023 yılında Filipinler’de teknolojiyi gazetecilik ve topluluk anlayışıyla birleştiren Rappler Communities isimli sosyal ağı oluşturdu. Ağın amacı toplumdaki belli grupların (gazeteciler, sivil toplum örgütleri ve hatta komşular) birbiriyle bağlantı kurmalarını sağlamak için güvenli bir alan yaratmak. Meta ya da X gibi kullanıcı sayısı kayda değer şekilde yüksek olan çoğu platformda böyle bir özellik mevcut değilken Rappler Communities halka veri gizliliği ve taşınabilirliği sunuyor; yani kullandığınız başka bir platformda depolanan bütün kişisel bilgilerinizi (fotoğraflar, bağlantılar, mesajlar) doğrudan Rappler’e taşıyabiliyorsunuz.
Bu örneklerden de görüleceği üzere yeni teknolojiler yalnızca gözetim ve manipülasyon maksadıyla değil, pekâlâ kamusal diyaloğu geliştirmek için de kullanılabilir. Üstelik böylesi bir kullanım savaş bölgelerinde dahi işe yarayabilir. Mesela yüz altmışı aşkın sivil toplum kuruluşunun katılımıyla kurulan The Alliance for Middle East Peace, Orta Doğu’da kalıcı bir barış sürecini mümkün kılmak ve olası bir ateşkesin unsurlarını belirmek amacıyla 2024 yılında yapay zekâ tabanlı Remesh.ai’yi kullanmaya başladı.
Sonuç itibariyle teknolojinin sunduğu imkânlarla tasarlanan sosyal medya platformları insanların nasıl davranacağını, nasıl düşüneceğini ve hangi yollarla iletişim kuracağını çoğu zaman arka planda çalışan algoritmalarla şekillendirir ve aslında çağımızın en etkili sosyal mühendislik biçimlerinden biridir. Hal böyleyken demokrasiyi baltalayacak değil geliştirecek platformlar tasarlamak, mevcut teknoloji platformlarının giderek daha fazla desteklediği küresel otokrasi dalgasına karşı panzehir vazifesi görebilir.
Çeviren: Fulya Kılınçarslan