Ödemelerinizi İYZİCO ile taksitle yapabilirsiniz.
24 Ekim 2025

Ölümsüz Figürlerin Çokkültürlülüğü

Matthew Wills
Ölümsüz Figürlerin Çokkültürlülüğü

Oysa dünya üzerindeki ölümsüzler geceleri ava çıkan kan emicilerden ibaret değil.

Avrupa haricindeki mitolojilerde karşımıza çıkan ölümsüz figürlerin tamamını -popüler kültürün ya da akademinin yaptığı gibi- “vampir” olarak nitelemek pek mantıklı bir tutum değil.

“Vampir” kelimesinin kökeni Karpat Dağlarının sisleri içinde gizli. Türkçe ya da Sırpça-Hırvatça olduğu ya da kökeninin Litvancaya dayandığı gibi pek çok iddia olsa da, bunlardan yapılabilecek tek çıkarım, Orta Avrupa’yla Güneydoğu Avrupa arasında dil açısından nasıl güçlü bir etkileşim olduğu. Fakat kelimenin asıl kökeninin ne olduğunu bilemesek de İngilizceye 18. yüzyılda Fransızca ve Almanca aracılığıyla girdiğini biliyoruz –  yani tam da bilim insanı Andrew Hock Soon Ng’nin işaret ettiği gibi, “Aydınlanma döneminin bilim ve rasyonalitesinin Yahudi-Hristiyan inancı ve folkloruyla kesiştiği kavşak noktasında.” Bu da vampiri “folklorla modern bilimin evliliğinden ortaya çıkan” oldukça Avrupai bir melez haline getiriyor. 

Yayımlanmış ilk vampir anlatısı John Polidori’nin 1819 tarihli The Vampyr isimli öyküsü olsa da, elbette içlerinde en ünlüsü artık bir ikon haline gelen Drakula. İngiliz-İrlandalı yazar Bram Stoker’ın yaratıcı zihninin bir ürünü olan bu kan emici, ölümsüz Transilvanyalı asilzade ilk kez 1897 yılında ortaya çıktı. Stoker’ın ilham kaynağıysa 15. yüzyılda yaşamış Eflak kralı III. Vlad, nam-ı diğer Vlad Dracula (Ejderha Vlad) ya da Kazıklı Voyvoda’ydı ama Vlad ile ilgili anlatılanlar da muhtemelen Victoria dönemi Britanya’sının hayal gücünün bir ürünüydü. 

Stoker’ın romanı yayımlandığından beri Drakula’nın ve onun ölümsüz akrabalarının hikâyelerini konu alan yüzlerce sayfa yazıldı, bir o kadar da sahne çekildi. Nihayetinde vampir fikri bütün dünyaya yayıldı. Tabiri caizse dünyanın vampirleşmesi o kadar olağan bir hale geldi ki, bu istilacı terim artık mitolojideki başkaca ölümsüz figürler için de kullanılmaya başladı. Üstelik en uygunsuz olduğu durumlarda bile. 

Oysa dünya üzerindeki ölümsüzler geceleri ava çıkan kan emicilerden ibaret değil. Andrew Hock Soon Ng’ye göre daha ziyade internet ve dijital platformlar aracılığıyla yayılan bu evrensel vampir fikri oldukça hatalı çünkü “Batı haricinde karşımıza çıkan ölümsüz varlıklar, özellikle de Asya kökenli olanlar, vampir olarak sınıflandırılamaz.” Aslında “Farklı mitoloji ve anlatılarda yer alan bütün ölümsüz varlıkları vampir kategorisi altında toplamak yalnızca Oryantalist bir iddia olmakla kalmayıp böylesi bir genelleme vampirin benzersiz doğasını ve bu doğayı belirleyen eşsiz koşulları da yok sayıyor.”

Nitekim “vampir” bütünüyle Avrupa’ya özgü olsa da, Avrupa’nın tek ölümsüz figürü değil. Avrupa mitolojisinde çok daha farklı ölümsüz figürler var ve bunların tamamının vampirleşmesi, bir anlamda vampirin küresel fethinin de öncüsü. Andrew Hock Soon Ng, “Özgün birer varlık olarak kemikleşmiş fevkaladelikleri” dolayısıyla Avrupa dışındaki ölümsüz figürlerin de vampirler kadar önemli olduğunu belirtiyor. Soon Ng’ye göre bu tür doğaüstü figürlerin bir topolojisi çıkarılmak isteniyorsa yapılması gereken ilk şey, Avrupa vampiriyle “dünyanın farklı bölgelerine özgü ölümsüz varlıklar arasında kültürler arası karşılaştırılmalı bir analiz” yapmak. Mesela karşılaştırma yapmak açısından Asya’daki benzerleri arasında Hindistan’daki baital, Çin’deki jiangshi, Japonya’daki bakeneko, Endonezya’daki pontianak, Filipinler’deki aswang sayılabilir. 

 “Asya’ya özgü klasik canavar hikâyelerinin Avrupa uyarlamaları gösteriyor ki, konu Asyalı ölümsüz bir figür olduğunda hikâye, Avrupalı okurun anlayabilmesi için bariz bir çeviri şiddetine maruz kalıyor.” Soon Ng’nin yapmış olduğu bu saptama için verdiği örnekler arasında Sanskrit dilinde yazılan ve Richard Burton’ın 1817 tarihinde çevirdiği Baital Pachisi, A.B. Mitford’un 1871’de çevirdiği şekil değiştiren bir Japon bakeneko hikayesiyle Soulie de Morant’ın 1913 yılında çevirdiği on yedinci yüzyıl Çin jiangshi masalı yer alıyor. Bunların tamamında çevirmenler, eldeki hikâyeyi Avrupai vampir modeline uydurabilmek için kaynak metin üzerinde olması gerekenin çok üzerinde değişiklik yapıyor. Mesela Mitford’un “vampir kedisi”, Soon Ng’nin belirttiğine göre aslında “vampirlerle bakeneko isimli Japon canavarı arasında kayda değer tek bir benzerlik bile yok.”

Fakat bu sorun yalnızca Batı’da yapılan tercümelerle sınırlı değil. Soon Ng, 1985 ile 1992 yılları arasında Hong Kong’da yayınlanan beş filmlik bir seriyi de dahil ederek, kültürel açıdan kendi coğrafyalarına özgü ölümsüz varlıkların nasıl yeniden uyarlamalarda Batılı vampir figürüne benzetildiğinden bahsediyor. Öyle ki, Çin’e özgü bir varlık olan jiangshiyi konu alan bu film serisi, Mr. Vampire olarak pazarlanmış. 

“Sonuç itibariyle,” diyor Soon Ng, “herhangi bir coğrafyaya özgü, yerel bir varlığın ölümsüz olmasının o coğrafya için ne anlama geldiğini ve ölümsüzlüğüne yol açan koşulları anlamak istiyorsak onu kendi bağlamından, yani kültürel, tarihsel ve kozmogonik temellerinden ayırmamamız gerekir. Zira özgün bir örneği sürekli başka bir örneği referans alarak tanımlamak, yalnızca ona değil, örnek alınana da zarar verir.”

Kısacası bırakalım bütün ölümsüzler kendileri gibi olsunlar. 

Çeviren: Fulya Kılınçarslan

author-image
Matthew Wills