Ödemelerinizi İYZİCO ile taksitle yapabilirsiniz.
10 Ekim 2025

Çalışma Ortamında Yaşanan Tükenmişlik Radikalleşmeye Sebep Oluyor

Alexios Arvanitis
Araştırmacı
Çalışma Ortamında Yaşanan Tükenmişlik Radikalleşmeye Sebep Oluyor

Bireylerin zihinsel olarak aşırı yorgun olduğu durumlarda toplumsal planda yaşanan adaletsizlikler kişileri aşırı uçlara sürükleyebiliyor.

26 Yaşındaki Ivy League mezunu Luigi Mangione, United Healthcare CEO’su Brian Thompson’ı öldürmekle suçlanıp gözaltına alındığında halkın verdiği tepki gözlemciler açısından şaşırtıcıydı – kınanmak yerine desteklendi. Bilhassa genç yetişkinler arasında cinayeti kabul edilebilir bulanların oranı %41 civarındaydı.

Peki nasıl olur da ortalama bir insan toplumsal normlar açısından kabul edilebilir olmayan şiddet eylemlerini haklı çıkarır? APA Journal Psychology of Violence dergisinin Understanding Violent Extremism başlıklı özel sayısı, giderek yaygınlaşan münferit bir olguda bu sorunun yanıtını buluyor: İş yerinde tükenmişlik. 

Mangione’nin manifestosu, modern çalışma ortamlarında memnuniyetsizliğe sebep olan hayal kırıklıklarının kaynağı olarak iş yerinde yaşanan “yolsuzlukları” ve insanların bitmek bilmeyen “hırsını” işaret ediyor. Yapılan son araştırmalara göre de, aslında çok geniş çaplı bir hayal kırıklığının sonucu olan yolsuzluk, iş yerinde yaşanan tükenmişlikle ilişkili. 

600 çalışandan düzenli olarak alınan anketlerle oluşturulan çalışmamızsa tükenmişliğin endişe verici tutumları – özellikle de şiddet içeren aşırılığın potansiyel meşrulaştırılmasını – sessizce beslediğini ortaya çıkarıyor. 

Tükenmişlikten radikalliğe giden yol

Bahse konu araştırmamızda çalışanlar hem kendilerindeki aşırı düşünceleri hem de tükenmişliğe işaret eden ruhsal ve bedensel belirtileri düzenli olarak her gün not ettiler. Bütün bu notlar derlendiğinde çalışanların kendilerini tükenmiş hissettikleri günlerde adaletsizlik olarak algıladıkları durumlar karşısında daha şiddetli tepki verdiklerini ve kendilerini aşırı fikirlere daha yakın hissettiklerini ortaya koydu.

İş yerinde çalışanlara aşırı yüklenilmesi gün üçüne yalnızca yorgunluğa sebep olmuyor, aynı zamanda korku, üzüntü, utanç ya da suçluluk duygusu gibi olumsuzlukları da beraberinde getiriyor ve yitirdiği amaç duygusunu yeniden kazanmak isteyen bir çalışan hâlihazırdaki durumu sebebiyle çekici bulduğu aşırı ideolojilere yöneliyor. 

Bu fenomeni açıklamak için psikolojinin yerleşik hale gelmiş üç teorisine başvurabiliriz. Bunlardan ilki, günlük bazda yaşanan hayal kırıklıklarının olumsuz duygular vasıtasıyla şiddet içeren aşırılığa sebep olduğunu öne süren Gerilim Teorisidir.  İkincisiyse Varoluşsal Tükenmişlik Modelidir ve tükenmişliği, yapılan işin anlamını yitirmesiyle sonuçlanan başarısız bir varoluşsal arayışla ilişkilendirir. Sonuncusuysa Anlam Arayışı Teorisidir ve bu teoriye göre kişi gündelik yaşamındaki anlam duygusunu kaybettiği zaman bu duyguyu yeniden kazanmak için radikal inanç ve eğilimler de dahil olmak üzere yönünü başka alanlara çevirir. 

Varoluşsal Modelle Anlam Arayışı Teorisinin bileşimi, tükenmişliğin anlam arayışındaki başarısızlığı yansıttığını ve bu durumun da bireyleri yeniden yapılanma aracı olarak şiddet içeren aşırılıklara yönelttiğini ortaya koyarken Gerilim Teorisi bu sürece giden duygusal yolun izahını yapıyor. 

Tükenmişlik niçin bu kadar önemli?

Çalışmamız, tükenmişlik yaşayan her bireyin illa ki aşırı şiddet eylemlerine karışacağını ya da düşünce bazında dahi olsa radikalleşeceğini öne sürmüyor. Aksine, gün içerisinden yaşanan ufak tefek olayların yol açtığı ve tükenmişlikle sonuçlanan psikolojik durumun nasıl olup da bireyleri ağır ağır şiddete yönlendirebileceğini ve – bizatihi şiddete başvurmak söz konusu olmasa bile – belli bir noktadan sonra şiddetin nasıl kabul edilebilir bir durum olarak normalleştirilebileceğini gösteriyor. 

Buradaki ayrım oldukça önemli ve şahsi fikirlerin radikalleşmesiyle eylemlerin radikalleşmesi arasında ayrım yapan ikili piramit modeliyle vurgulanıyor. Her ne kadar eylemde ve düşüncede radikalleşme arasında zayıf bir bağ bulunsa da, şahsi fikirlerin ve bakış açılarının radikalleşmesi tek başına sosyal uyumu zayıflatmaya yetiyor. Bu da toplumda kutuplaşmaya yol açtığından demokrasiye ve açık topluma karşı ciddi bir tehdit yaratıyor. 

Günümüzde çalışma ortamlarındaki tükenmişlik korkutucu bir biçimde yaygın ve yaklaşık dört çalışandan üçünü etkiliyor ki, bu da toplumsal iş gücünün aşırı fikirlere yönelebilecek kadar duygusal gerginlik içinde olduğunu gösteriyor. 

Çalışanların büyük bir kısmı hayatı boyunca asla şiddete başvurmayacak olsa da aşırı tutum ve davranışlara, hatta eylemlere karşı giderek daha hoşgörülü hale gelen bir toplum bir yandan yıkıcı davranışları normalleştirirken öte yandan toplumsal uyumun ve demokratik değerlerin altını kazıyor. Üstelik şiddet uygulayan kesim her ne kadar toplum içerisindeki azınlıktan ibaretse de, eylemlerinin sonuçları toplumsal açıdan önemli hadiselere yol açabiliyor. 

Örgütsel desteğin faydası dokunabilir 

Bulgularımızın ortaya koyduğu bir diğer husussa kurumlar tarafından sağlanan örgütsel desteğin etkili bir koruma biçimi olarak varlığı. Kurumların katkılarına gerçekten değer verdiğini ve refahını önemsendiğini düşünen çalışanlar tükenmişlik belirtisi gösterse de, aşırı ideolojilere yönlenme olasılıkları daha düşük. Fakat burada da kritik bir eşik söz konusu. Örgütsel desteğin, tükenmişliğin yol açtığı olumsuz duygular kişide yerleşik hale gelmeden önce devreye girmesi gerekiyor. Duygusal eşik aşıldıktan sonra gelen ek destek, şiddet içeren aşırı tutumlara olan yönelmeyi engellemekte sınırlı bir etkiye sahip. Bu nedenle tükenmişliğin daha kötü sonuçlara yol açmadan önlenmesi bakımından anahtar kısmen de olsa iş verenlerin elinde. Kuruluşların bu hususu yalnızca bir sağlık meselesi olarak değil hem iş yerindeki hem de toplumdaki istikrarın korunması için stratejik bir mesele olarak ele alması ve bu alana aktif bir biçimde yatırım yapması gerekiyor. 

Bu da çalışma ortamında öncelikle adaletin ve şeffaflığın sağlanmasını, ardından çalışanlara kendilerine değer verildiğinin hissettirilmesini gerektiriyor. Ayrıca yöneticilerin tükenmişliğin erken belirtilerini fark etme ve gereken önlemleri alma konusunda eğitilmeleri ve çalışanlara geri bildirimlerini iletebilecekleri açık ve güvenli kanallar oluşturmak anlamına geliyor. 

Fakat adaletle ilgili endişeler elbette ofis duvarlarıyla sınırlı değil. Bireylerin zihinsel olarak aşırı yorgun olduğu durumlarda toplumsal planda yaşanan adaletsizlikler kişileri aşırı uçlara sürükleyebiliyor. Örneğin Mangione hakkında idam kararı verilmesine ilişkin çağrılar arka planda Başkan Trump’ın siyasi ajandasına hizmet ederken toplumdaki sistematik adaletsizlik algısını derinleştiriyor ve bu da radikal görüşlerinde daha da şiddetlenmesine yol açıyor. 

Çeviren: Fulya Kılınçarslan

author-image
Alexios Arvanitis Araştırmacı