Afrodit Güzellikten Daha Fazlasıydı
Afrodit’in aşk ilişkilerinde üstlendiği rol, Homeros’un İlyada’sından bile önceye dayanır.
Antik Yunan için Afrodit aşk ve güzellikten çok daha ötesini ifade ediyordu. Her şeyden önce fikir birliğine varmış insanlar arasındaki uzlaşmanın tanrıçasıydı. Antik Yunan toplumunda işlerin sorunsuz bir biçimde halledilmesini sağlayan Afrodit’in politikadan savaşlara kadar hemen hemen her alanda insanlar arası ilişkilerle bağlantılı olduğu düşünülür ve bu ilişkileri şekillendirdiğine inanılan doğal güç mixis’in somut bir tezahürü olarak görülürdü.
Afrodit’in sahip olduğu farklı nitelikleri işaret eden çok sayıda sıfatı vardı. İşte Tanrıça Afrodit’in bazı sıfatları ve mixis vasıtasıyla farklı alemlerde nasıl hüküm sürdüğünün kısa bir özeti:
Politika
Atinalılar her ayın belli bir gününü tanrılarını onurlandırmaya ayırırdı ve Afrodit’inki de Hekatombaion’un dördüncü günüydü – kabaca temmuz ayının başları. Afrodit, Afrodisia adıyla bilinen bu festivali – ve aynı zamanda Akropolis’in güneybatı yamacındaki kült alanını – Peitho ile paylaşmıştı.
Peitho ikna tanrıçasıydı ve Afrodit ile birlikte Atina’daki kasabaları tek bir şehir devleti altında birleştirdiklerine (sinokizm) inanılıyordu. Bu süreç hakikaten de Atina’da yaşandı. Antik Yunan tarihinin efsanelerle iç içe geçmiş olması kimi zaman tarihle mitin birbirinden ayrılmasını güçleştirse de, tarihçilerin tahminine göre MÖ altıncı yüzyıl civarıydı.
Gezi yazarı Pausanias, Antik Yunan kahramanı Theseus’un Atina sinokizmini tamamladıktan sonra Afrodit Pandemos kültünü kurduğunu belirtir. (Pandemos: bütün insanlarla ilgili olan) Yunan filozof ve tarihçi Plutarkhos ise Theseus’un kral olmak üzere Atina’ya doğru yola çıktığını, yolculuğu esnasında keçi üzerinde seyahat eden Afrodit Epitragia tarafından yönlendirildiğini ve sinokizm sürecinde de Afrodit’in ona rehberlik ettiğini yazar.
Ticaret
Plutarkhos’un hikâyesi tarihi versiyonlardan sadece biri. Siraküzalı şair Philemon’u ve zehirler konusundaki uzmanlığıyla tanınan Kolophonlu Nikander’i kaynak olarak gösteren MÖ üçüncü yüzyıl yazarı Athenaios, Afrodit Pandemos kültünün Atinalı kanun koyucu Solon tarafından kurulduğunu ve tapınağın da seks işçilerinden elde edilen gelirle inşa edildiğini aktarır.
Athenaios, Nil Nehri Deltası’ndaki ticaret merkezlerinden biri olan Naukratis’ten geliyordu ve MÖ 615 yılları civarında o bölgede Afrodit’e adanmış ufak bir tapınak mevcuttu. Athenaios’un sadece Afrodit demek yerine Afrodit Pandemos sıfatını kullanmasının sebebiyse muhtemelen ticaret sebebiyle bir araya gelen insanlara atıfta bulunmak istemesiydi.
Antik Yunan tarihçisi Heredot’un da seks işçileriyle ilgili hikâyeleri bulunur. Hatta başarılı işler yaptıklarını vurgulamak için onların “Afrodit’in nimetleriyle donatıldığını,” belirtir. Fakat muhtemelen Heredot’un bu kullanımı çift anlamlıdır.
Savaş
Bakır cevheri ismini, en çok ihraç edildiği yer olan Kıbrıs’tan alır. Kıbrıslı Afrodit, metal cevherinin koruyucusu olan yerel bir tanrıçaydı. Demircilik zanaatıyla bilinen ve tanrılar için hem silah hem de zırh üreten ateş tanrısı Hefaistos ile evli olması elbette tesadüf değil. British Museum’da bulunan amforalardan birinde Afrodit’in üzerinde savaş zırhı bulunur ve savaş arabasını idare ederken tasvir edilmiştir. Her ne kadar antik kaynaklar Afrodit’in savaş becerilerine çok az yer verse de, heykellerinde ve kült alanlarında savaşla bağlantılı pek çok sıfat bulunur: Areia (savaşla ilgili), Encheios (mızraklı), Hegemone (lider), Hoplismene (silah kuşanmış), Nikephoros (zafer getiren) ve Strateia (harp seferine çıkan).
Tapınaklarda yer alan Afrodit’e adanmış savaşçı figürleri, onun askerler açısından önemli bir tanrıça olduğunu gösterir. Bu oldukça nettir; Afrodit, silah arkadaşları arasındaki bağlılığın bir temsili olarak askerler tarafından desteklenmekteydi.
İnsan İlişkileri
Afrodit’in aşk ilişkilerinde üstlendiği rol, Homeros’un İlyada’sından bile önceye dayanır. İtalya’daki Antik Pithekoussai kentinde, erken dönem bir Antik Yunan mezarlığında bulunan skifos (içki içmek için kullanılan geniş, kulplu kâse), Yunan şiirinin en eski örneklerinden birinin taşıyıcısıdır: “Ben Nestor’unkiyim [kadeh], içmek için iyiyim. Her kim bu kaptan içerse, güzellikle taçlandırılan Afrodit’e olan arzusu ele geçirir onu birdenbire.”
Miken Uygarlığı’nın bilge kralı Nestor’u İlyada’dan tanıyoruz. Her ne kadar Pithekoussai’den gelen bu kadeh güzel hizmetkârı Hekamede tarafından İlyada’da ona getirilen dört kulplu altın kadeh kadar ihtişamlı olmasa da, bugün burada ihtişamlı kadehlerden değil, güçlü Afrodit’e yaptığı atıf sayesinde Nestor’un bu mütevazi kadehinden bahsediyoruz.
Doğa
Bitki örtüsü ve fertilite üzerinde sürdüğü hükme rağmen Afrodit, sevgilisi Adonis’in ölümünü engelleyemedi. Doğu Akdeniz’deki Afrodit takipçileri her yıl kutladıkları Adoneia festivalinde onun yasına eşlik ederlerdi.
Hiciv şairi Euboulos, Afrodit’in, Adonis’in ölüsünü marul yapraklarının üzerine yatırdığını aktarmıştı. Bu yüzden Atinalılar, Adonis’in ölümünü festival boyunca çatılara bıraktıkları kırık marul saksılarıyla sembolize etmeye başladılar.
Fakat Adoneia festivali hiçbir zaman ciddiye alınan bir gelenek olarak kalmadı. Hatta kimi antik dönem şair ve yazarları tarafından saçmalık olduğu gerekçesiyle reddedildi. Mesela oyun yazarı Menander, MÖ 290 yılında yazmış olduğu bir metinde Adoneia’yı bütün gece devam eden gürültülü bir kutlama olarak tanımladı.
Antik metinlere göre Afrodit adına inşa edilen tapınaklara genelde doğal sunular getirilirdi. MÖ altıncı yüzyıl şairi Sappho, Afrodit’e seslendiği bir şiirinde elma, çiçek, nektar ve tütsü gibi şeylerden bahseder. Her ne kadar bu tarz organik sunuların kanıtına rastlanmasa da arkeologlar Afrodit’e tapınılan kült alanlarında sık sık çakıl taşları ve deniz kabukları bulurlar. Doğayı yeniden doğaya getiren bu tip geri dönüştürülmüş armağanların anısı, ekolojik bir perspektiften Afrodit’e duyulan saygıyı gösterir.
Çeviren: Fulya Kılınçarslan